Genelde soğuk kış günlerinin, akşamlarının hatta gecelerinin sıcak ortamlarının içeceği, her ne kadar eskilerde kalsa da sokak kültürümüzün efsanesi, sokaklarda bekçilerden başka kimsenin kalmadığı dönemden günümüze bir selam ki tarihi 14. yy ve öncesine kadar dayandığı bilinen bir fenomen, bir efsane... Boooozzaaaaaa...
Boza, darı irmiği, su ve şekerden üretilen bir kış içeceğidir. Özellikle Osmanlı döneminde kendine geniş bir yer edinmeyi başaran boza Türkiye'nin yanı sıra Kosova, Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan, Romanya gibi ülkelerde ve Asya'ya doğru geçtiğimizde de Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerde tüketilen bir içecektir. Günümüzde bolca tüketildiği söylenemez ama hatrı sayılır bir yeri vardır bu kültürlerde.
Ülkemizde boza deyince akla ilk gelen Vefa Bozacısı'dır herhalde. 1876 yılından beri İstanbulluları bu lezzet ile buluşturan Vefa Bozacısı günümüzde
"Tarihin Çağdaş Yüzü Vefa Bozacısı" mottosuyla hizmet vermeye devam ediyor. Albüm çıkartacakmış gibi İstanbul'da Unkapanı Plakçılar Çarşısı'na gittiğinizde hemen su kemerine ve İstanbul Şehir Tiyatrosu Reşat Nuri Güntekin Sahnesi'ne çok yakın bir yerde bulunuyor tarihi mekan. O tarihi dokuyu yerle bir eden çarpık binaların arasında, o çirkin çarşı binalarının tam arkasında bir nevi şahsına münhasır, tarihi dokusunu korumaya çalışan bir işletme.
Kış aylarında ve özellikle Ramazan Ayı'nda önünde araba ve insan kuyruklarıyla karşılaşacağınız Vefa Bozacısı boza lezzetini en güzel şekilde bizlere sunuyor. Biz Food in Mobili olarak gittik gördük ki oldukça uygun fiyatıyla da tarihi lezzete sahip çıkılıyor. İster cam bardakta mekanda oturarak, ister köpük bardakla alıp dışarıda yürürken içebileceğiniz bozanın bardağı 5 TL'ye satılıyor. Özelllikle bozanızı alıp içine sıcak sarı leblebiyi atarak dükkanın önünde dikilip insanların sohbetlerine ortak olmak muhteşem bir keyif. Ayrıca bu lezzeti litrelik cam veya plastik şişelerde alıp evinize de götürebilirsiniz.
Birazda bu tarihi mekanın
"tarihçesine" değinelim. Hacı Sadık Bey, ki
internet sitesinde "büyükbabamız" diye söz edilmekte kendisinden, 1870 yılında Arnavutluk'un Prizren şehrinden İstanbul'a göç eder. Hacı Sadık Bey damak tadına çok güvenen bir kişidir ki İstanbul'da o dönem saray eşrafınca oldukça tercih edilen sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetiyle yaklaşık 200 kişinin üretip sattığı bozaya kendine has bir yorum getirerek bugünkü koyu kıvamlı, açık sarı renkli henüz yeni mayalanmış ve kabarcıklarının oluştuğu andaki çok hafif ekşimsi bir lezzet olarak sunar.
Evinin bodrumunda ürettiği bu lezzetli bozayı yaklaşık 6 yıl boyunca kış geceleri saray ve çevresinde sırtında taşıdığı bakır güğüme doldurarak satar. Satar da satar, satar da satar ve artık yetişemez olur. En sonunda döneminde birçok bürokratın ve saray eşrafının yaşamak için tercih ettiği Vefa semtinde 1876 yılının eylül ayında dünyanın ilk boza ticarethanesini açar. Günümüzde 4. nesil ile beraber hala aynı yerde işletilen bu tarihi mekan aynı lezzeti sunmaya da devam ediyor.
İşte böyle, bir gidelim Fatih'te Vefa semtine, Tarihi Vefa Bozacısı'nda bir boza içelim dedik ve lezzete, tarihe doyup bir daha gideceğimiz günü iple çekmeye başladık. Tam mevsimi, haydi siz de gidin...Unutmadan, sarı leblebi almayı unutmayın... Boooooozaaaaaa.....
Kaynakça; http://www.vefa.com.tr/