Şimdi sizlere işçiliğiyle bir sömürüye, kullanılmasıyla kansere, üretiminde doğa katliamına sebep olan ancak muhteşem kullanım alanları ile; kozmetikten, otomobil ve makine yakıtına, kurabiyeden fast food zincirlerinin kızartma yağlarına kadar her türlü alanda yer alan ve kar marjı ile verimliliği çok olduğundan endüstriyel dünyada dev şirketlerin el attığı, kazançlarının bir miktarını da "onu" aklamak için belgesellere, araştırma firmalarına ve pazarlama faaliyetlerine yatırılan bir dünya devinden bahsedeceğiz: Palm yağı.

Yağlar yazısında kendisinden biraz da olsa bahsetmiştik. Şimdi olayın "azıcık" detayına ineceğiz. Beşiktaş'ta Kadıköy vapur iskelesinin hemen dibinde Shangri La otel bulunur. Boğaza sıfır. Muhteşem bir lokasyon. Bu otelin önünden, yanından, köşesinden geçerken muhakkak maliyet hesabı yaparsınız. Milyonların havada uçuşup çarpıştığı ve milyarlar olarak yere indiği aşikar. Peki sahibi kim? Dünya devi, palm yağı tekeli, Singapur menşeili şirket Wilmar. Wilmar'ın sitesine girin kendisini övmesinin yanında palm yağı şöyle, palm yağı böyle diye birçok aklama bölümüyle karşılaşır, sözde bağımsız laboratuvarların çalışmalarına göre hiçbir sıkıntısının olmadığı paylaşılır. Hatta ve hatta bu ve bunun gibi şirketler o kadar insan ve doğa dostudur ki sosyal sorumluluk aşağı sosyal sorumluluk yukarı takılırlar. Çünkü buna ihtiyaçları var ve kendilerini "iyi, güzel" göstermek zorundalar. Peki neden?


Palm yağı, bir tür palmiye ağacı olan "elaeis guineensis"in meyvelerinden üretilir. Diğer yağ arkadaşlara göre oldukça dayanıklı ve ucuz olduğundan sektörel olarak kullanımda bir numara kendisi. Sektörel dediğimiz ise şu; Greenpeace'e göre marketlerde satılan ambalajlı, uzun ömürlü, hazır gıdaların yarısından fazlasında palm yağı kullanılıyor. 'Eeee sıkıntı ne ki? Kullanılsın... Diyebilirsiniz.' Çikolatalardan cipslere birçok işlenmiş gıdadan bahsediyoruz. Tabii kendisinin araç yakıtlarında, kozmetikte, giyim sanayinde vs.vs kullanıldığını da belirtelim.


Palm yağı bu kadar geniş bir alanda kullanılırken kendisini doyuracak bir üretiminde olması lazım tabii. Bugün palm yağ üretiminin %90'ı Endonezya ve Malezya'da yapılmakta. Bu ülkelerin iklimi ve toprak yapısı da palmiye ağacının yetiştirilmesi için birebir. Asıl durum şu; para kazanma hırsı ve açlık hemen şuna neden oldu: Bölgedeki yağmur ormanları katlediliyor ve yerine laboratuvar şartlarında kaliteli tohumlardan üretilen palmiye ağacı çiftliği kuruluyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı'nın verilerine göre kontrolsüz bir şekilde, insan eliyle neredeyse saat başına 300 futbol sahası büyüklüğünde yağmur ormanı "telef" ediliyor ve palmiye ağacı çiftliklerine dönüştürülüyor. Bu da yağmur ormanlarının yerlilerine, orangutan, fil ve kaplan gibi hayvanların doğal yaşam alanlarının yok olmasına ve "soylarının kırılmasına" neden oluyor. Alenen bir soykırım! Gerisi çılgınlar gibi para basma...


Üretim anındaki sömürü ise yine, her zamanki gibi içler acısı. Malezya ve Endonezya'daki ekonomik şartlarla beraber düşük maaşlı iş gücü ile olmayacak şartlarda tabiri caizse köle gibi çalıştırılan işçiler her gün o sermayesi güçlü firmalar daha çok kazansınlar diye terlerinin son damlasına kadar çalışıyorlar.

Şimdi sizlere yılda şu kadar palmiyeden şu kadar yağ üretiliyor, şu kadar işçi çalışıyor ve şu kadar para dönüyor diye bahsetmeyeceğiz. Evde tüketilen çikolatalı fındık ezmelerinden arabalardaki yağlı aksanlara ve yakıtlara kadar her alanda kullanılan bu yağın bu konulardaki potansiyeli belli. Konuşulması gereken konu; artık neredeyse doğa ve insan katlinin vacip olduğu bu endüstriye göz yumulması.

Palm yağı yiyeceklerde kullanılabilmesi için bir dizi işlemden geçiyor. İçerisindeki "zararlı" maddelerin yok edilmesi ve doğal kırmızı renginin değiştirilmesi ile kokusundan arındırılması için yüksek ısılarda rafine edilmesi gerekiyor. Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) palmiye yağının 200 santigrad dereceden yüksek sıcaklıklarda rafine edilmesinin diğer bitkisel yağlardan daha çok kanserojen madde ortaya çıkarttığını açıkladı. Sonra sustular. Evet, açıkladılar ve sustular. Bundan sonra Wilmar gibi büyük şirketler ve bu yağı Wilmar'dan alıp kullanan dev hazır gıda üreticileri birer birer reklam ve pazarlama yapmaya başladı. Test edildi işte bir şey yok! Ne kanseri kardeşim? Tamamen bağımsız, paraya bağımlı, araştırma şirketleri de araştırdı; bir şey yok, korkmayın, dediler.


İşte palm yağının hikayesi böyle. Hadi diyelim kanserojen değil, çalışma şartlarını ne yapacağız? Hadi diyelim çalışma şartları düzeldi, doğal hayatı yabana atamayız! Peki ne yapabiliriz? Toplumsal olarak yaşadığımız ülkelerin hükümet politikalarına yön verebilir ve bu konuda araştırma, kısıtlama ve ceza gibi uygulamalar yapmasına ön ayak olabiliriz. Shangri La gibi ödüllendirmeyiz! Unutmayın, bu hayat bizim, bu dünya bizim, başka yok!

En yeni yazılar size gelsin, blogdaki mail kutucuğuna mailinizi bırakın yeter!

İşte her şey bunun için...



https://www.wilmar-international.com/

http://www.wilmar.com.tr/index.php?

Kaynakça;

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38658890

https://www.healthline.com/nutrition/palm-oil

https://en.wikipedia.org/wiki/Palm_oil




İddia ediyoruz künefeyi daha önce hiç böyle denemediniz!

Esentepe ile Gayrettepe arasında, sanki Hatay'daymışsınız gibi hissettiren bir mekandan bahsedeceğiz.

Jumba Künefe!



İşleri sadece künefe. Hem de en lezzetlisinden!

Maya Center'in tam karşısında henüz daha bir aylık bir mekandan bahsediyoruz. İçeri girdiğiniz anda sizi karşılıyorlar ve masanıza kadar eşlik ediyorlar. Masanıza oturduğunuzda tabaklarınız hazır. Tamamen bir ihtişam içerisinde ve biz bu işi ciddiye alıyoruz havasındalar ki öyle de aslında.


Menü sadece künefeden oluşuyor. Çay sınırsız ve ikram. Tek başınıza gitseniz bile iki kişilik künefe alabiliyorsunuz. Siparişinizi verdikten sonra masaya mevsim meyveleri, Antep fıstığı ve çay geliyor. Biz bu kısmı pek anlamlandıramasak da hoşumuza gitti. Ancak meyveler keşke çürüğe yakın olmasaydı dedik. Zira çileğin mevsimi değil ve tadı bunu oldukça belli ediyordu. Bir de süt vardı gelenler arasındaki daha önce künefe diyarına gitmediğimiz için usulü böyle midir bilinmez ama oldukça ilgimizi çekti.


Biz Çıtır Künefe tercih ettik ve oldukça memnun kaldık. Bu arada mutfak açık olduğu için hijyen konusunda aklınıza bir konu takılmıyor. Malzemelerin hepsini bol bol kullanılıyor.

Yeni açılmasından dolayı, yemek kartları Multinet hariç geçmiyor. İki kişilik Çıtır Künefe 45 TL ve bu şekilde ödememizi yapıp mekandan ayrıldık. Fakat çalışanları oldukça sempatik ve misafirperverdi. Son olarak Yeni açılmasına rağmen biz çok beğendik ve umarım hep bu çizgide devam ederler.