Akşam üstü iş çıkışı hafif bir müzik eşliğinde güzel bir sohbet geçirmelik, bir bahçe arıyorsanız: biz bulduk ve size tarif etmeye geldik.

Beyoğlu'nun arka sokaklarından birinde bir apartman dairesinin en alt katından bahsediyoruz aslında. Kocaman bir bahçenin içine kurulu sıcak bir mekan. Yaz-kış rahatlıkla oturulabilecek bir bahçe. Kedilerle, böceklerle ve ağaçlarla çevrili etrafınız.


Apartman dairesinin önüne gelince üst katında Can Yayınları'nın Can Çocuk bölümünün kapısı ile karşı karşıya geliyorsunuz, onun büyüsüne kapılmadan alt kata indiğinizde ise uzun ince bir koridorla karşılaşıyorsunuz. Koridorun girişindeki kara tahtalara insanlara duyurmak istediğiniz ne varsa yazabilirsiniz. Aynı zamanda tuvaletler de orada olduğu için beklerken sıkılmanış oluyorsunuz. Koridor bitince bahçeye inen merdivenlere denk geliyorsunuz ve çalışanlar sizi karşılıyor. Hatta tüm çalışanlar sizi güler yüzle ve hoşgeldiniz diyerek karşılıyor.Bahçenin belli bir oturma düzeni yok; mesela salıncağı da var, kocaman toplantı yapabileceğiniz masası da kıyıda köşede saklanabileceğiniz şirin masaları da. Açık alanı olduğu gibi kapalı bahçe alanı da var ki sanki şömine yanacakmış da şarap içecekmişsiniz gibi bir kış bahçesi havası veriyor.

TOMTOM MAHALLESİ
                                                                                                       YENİ ÇARŞI CD. NO:74 BEYOĞLU
                                                                                                                       (0212) 252 10 94

Şarap demişken uçmayan fiyatlarla alkol hizmetleri de var. Mesela iki kişi gidip birer bira içmek isterseniz yanına alacağınız bira tabağı ile beraber toplamda 90 TL ödersiniz.

Aldığınız hizmetle, fiyat orantısı oldukça güzel fakat mesela tuvaletler bahçeye göre oldukça uzakta. Bir de yoğunluktan olsa gerek diye düşündüğümüz bir durum olsa gerek çünkü tuvaletler biraz 'dağınık' ve sıvı sabun kapları boştu. Hayvansever olmanıza rağmen bir fobiniz varsa kediler sizi rahat bırakmayabilir. Buna karşı temkinli olmanızı öneririz.

Biz oldukça memnun kaldık içimizi ısıtan bu mekandan ve sizinle de paylaşmak istedik. Beğendiğimiz için bazı ufak tefek şeyleri görmezden gelebiliriz ☺
Daha önce gittiniz mi? Menülerinden neleri deneyimlediniz mesela? Tavsiyelerinizi yorumlara bekliyoruz.

Yeşil Bursa derler ya Bursa'ya. Senelerdir böyledir, ama gidip bir bakmak lazım, zira değiştiği söylenir. Biz şimdi değişmeyen, Bursa'ya özgü ve ülke çapında ün salmış mükemmel bir lezzetten bahsedeceğiz. Bütün dönercilerin babası, İskender Efendi'nin şaheserinden; İskender'den.
                                                     
İskender Efendi 1800'lü yıllarda Bursa'da yaşamış bir mucit, bir sanatçı. Eseri ise İskender Kebabı. İskender Kebabı, yeni bir uygulama, lezzet, sunum ve literatürde yeni bir isim...


Bursa'da 1850 yıllarında Mehmet Efendi Lokantası ile işe başlar ailemiz. Mehmet Efendi İskender'in babasıdır. O dönemlerde damakları şenlendiren ve oldukça yaygın olan kuzu çevirme ile tandırcılık işi yapmaktadırlar. Bu iş o kadar yaygındır ki bırakın restoranı, baş üzerinde taşınan tezgahlarda bile yapılmaktadır. Bizim kabına sığmayan, içi kıpır kıpır, gözleri zehir gibi bakan İskender Efendi de rahat durmaz ve girişimlere başlar. O bir inovatif, o bir aşçı, o bir mucittir. Şunu söyler kendine sürekli; "Farklı birşey yapmam lazım. Bu kadar kuzu çevirmecinin, tandırcının, seyyar tezgahların arasında fark yaratmam lazım!" Ve allem eder kallem eder, dener yanılır, tadar yanılır, aileye sunar fikirlerini. İlk başlarda destek bulamaz ama en sonunda: "Yüzyıllardır yerdeki ateşe paralel olarak pişen kuzuyu, dik mangalda ayağa kaldırma!" teklifinde bulunur babasına. Denerler önce, aşağı etin üzerinden akan yağa ekmek banarlar, bırakın ekmeği ısıra ısıra yerler bu lezzeti. Farklı olmuştur, çünkü yağ etin heryerine eşit derecede lezzetini bırakmış ve duman kokusu fazlaca sinmemiştir etin üstüne. Denemelerden sonra babası Mehmet Efendi'nin de desteğini alır ve lezzet işle beraber gelişmeye başlar.



İskender Efendi normal şartlarda kullanılan kemikli eti; kemik ve sinirlerden arındırır, bir şişe takar ve bunu ateş karşısında döndürerek pişirdikten sonra ince ince keserek ekmek ve pide arası olarak hazırlayıp sunumunu yapar. Bu farklı sunum Bursa'da çok dikkat çeker ve İskender Efendi'nin "dönen kebabı" olarak anılmaya başlar. Çünkü et kemiksizdir, dikey bir ocakta pişmektedir,  farklı bir şekilde kesilmektedir. Ancak belli bir süre sonra, bugünkü kebap şeklinde değil; daha basit, çatal ve bıçak kullanılmayan, o günkü adıyla alaturka denen pide üzerine konan etlerin kenarına bırakılan bir parça yoğurt, salça ve tereyağı ile harmanlanmış, bir lezzet şöleni haline gelmiştir.  Artık Bursa'da döner denilince ekmek ve pide arası o inanılmaz lezzet, İskender denilince de o sanat eseri tabak akla gelmektedir. Bu yıllarda Bursa'nın nüfusu çok azdır ve hala "Yeşil Bursa"dır. Kayhan Çarşısı'nda kurulan ilk "Kebapçı İskender" böyle doğmuştur. Hala bu 20-30 metekarelik ilk dükkan hizmet vermektedir.

Her "İskender" iskender değildir. İskender ortalama %85 koyun etinden, %15 ise sığır etinden yapılır. Yaprak şeklinde değil küçük küçük kesilir. Koyun eti kıyma olarak çekilir, etin birbirini tutması adına hazırlık aşamasında aralara bütün sığır etiyle konulur ve döner hazır hale getirilir. Tek katkı maddesi ise yine hazırlanması için kullanılan ve ete kolay şekil verilmesini sağlayan soğanlı sudur. Sunumda üzerine dökülen tereyağı tuzlu olmalıdır ki İskender'in olmazsa olmazıdır. Yani pidenin üzerine 3 adet yaprak şeklinde serilen sığır eti İskender değildir, bilginize.

Özellikle son dönemde AVM diye bir kültürün içine gömülen ultra yapmacık İskender zincirlerinin yaptıklarının İskender olmadığını söyleyebiliriz. Ama bir yemektir sonuçta ve denemek isteyenler denesinler o ayrı. Bu işi hakiki olarak yaptığına inandığımız İskender Efendi'nin torunları ülkenin birçok yerinde ve anlamadığımız bir şekilde ayrı gayrı bu işi yapmaya devam ediyorlar.


http://iskender.com/

https://iskenderiskenderoglu.com.tr/

http://www.iskender.com.tr/

http://iskenderkebabiboluda.com/



Bu durum bize son derece komik ve saçma geldi. Baksanıza isim savaşları geçmiş resmen aralarında ve tanıtımlara da göz atarsanız "ben daha hakiki ve tarihiyim, ben daha torunum" gibi bir durumunda olduğunu göreceksiniz. Saçma. Neyse, sonuçta İskender Efendi'nin kemiklerini lezzet açısından sızlatmadıkları aşikar.

Bu muhteşem tarihi lezzet işte bu şekilde doğmuş. Bir zeka ürünü olan İskender için İskender Efendi'ye teşekkürlerimizi sunuyor ve afiyetle yiyoruz efendim. Ve yine "dışarıdaki gibi" olmasa da işte evde yapılabilecek bir iskender tarifi;

Evde Orijinal İskender Yapılışı İçin Malzemeler

Döner için;
  • 400 Gram dana bütün et (doğranmamış)
  • 2 Yemek kaşığı sıvı yağ
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • Tuz, Kekik
Sos için;
  • 1 Yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1 Yemek kaşığı tereyağı
  • 1 Yemek kaşığı domates salçası
  • 1 Su bardağı rendelenmiş domates
  • 1 Su bardağı sıcak su
  • 3 Yemek kaşığı ketçap
  • Tuz
Tabağa konacak pilav için malzemeler;
  • 1 su bardağı pirinç
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 1,5 su bardağı kaynar su
  • 1/2 (yarım) et bulyon
  • Tuz
Diğer malzemeler
  • 2 adet sivri yeşil biber
  • 2 adet domates
  • Kızartmak için yağ
Altı için
  • 2 adet tırnaklı pide
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
Üstü için
  • Yoğurt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı

Evde Orijinal İskender Tarifi Yapılışı

Öncelikle eti dondurmamız gerekiyor ki kolayca kesilsin. Ya bir gün önceden koyup, yapacağımız zaman dışarı çıkarıp yarım saat bekleteceğiz, yada aldığımızda dondurucuya koyup kesmesi kolay hale gelene kadar yaklaşık 1-1,5 saat buzlukta tutacağız. Karar sizin…
Pirinci ayıklayıp, nişastası çıkana kadar güzelce yıkıyoruz. Üzerine sıcak su ve tuz koyup yarım saat kadar bekletiyoruz.
Pideleri 2 parmak genişliğinde kare kare doğrayalım.
YAPILIŞI
Orjinal iskender olsun istiyorsanız biraz uğraştırıcı çünkü her malzeme ayrı ayrı hazırlanıyor. Eee biraz da bulaşık çıkıyor elbette :) Ama değer mi derseniz; kesinlikle değer…
  1. Donuk eti ince ve uzun dilimler halinde (döner keser gibi) kesiyoruz.
  2. Teflon geniş bir tencereye dizip, kapağını kapatıyoruz, yumuşayana kadar yani suyunu salıp tekrar çekene kadar hiç çevirmeden pişiriyoruz. (Kontrol edelim yumuşamadıysa biraz kaynar su ilave edebiliriz)
  3. Etler pişerken sosumuzu ve pilavımızı hazırlayalım.
SOS:
  1. Yağları koyup salçanın kokusu çıkana kadar kavuruyoruz
  2. Üstüne domates rendesini ve sıcak suyu koyup kaynatıyoruz.
  3. Ocaktan almaya yakın ketçap ve tuzunu ilave ediyoruz. Sos hazır :)
PİLAV:
  1. Sıcak suda bekleyen pirinçleri süzüyoruz.
  2. Tencereye yağları koyup pirinci kavuralım.
  3. Bulyonu ezip karıştıralım
  4. Ardından sıcak suyu ve tuzunu ilave edip kapağını kapatalım.
  5. En kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirelim. Pilav da hazır.
4-Kızgın yağın içinde önce biberleri, ardından da 4 e böldüğümüz domatesleri kızartalım (tabağa koyacağız)Tencereye 2 kaşık tereyağını koyup, doğranmış pideleri kavuralım.
5-Bu arada geniş tabaklarımızı (mümkünse kayık tabaklarımızı) hazırlayalım.
6-Fırını 50 dereceye getirip içinde tutalım ki soğutmasın yemeğimizi :)
7-Tavaya 2 kaşık sıvı yağ+2 kaşık tereyağı koyalım etlerimizi yerleştirelim, etlerin üzerine tuz ve kekik serpelim.Hafifçe kızarsınlar
Sıra yerleştirmeye geldi;
  1. Isınan tabaklarımıza önce kızarmış pideleri koyalım, sosu üzerine gezdirelim ve üzerini etlerimizle kaplayalım.
  2. Tabağın bir kenarına yoğurt, diğer kenarına da pilavı koyalım. Bu arada; dilerseniz yoğurdu, pide ve sosların üzerine yayıp, üstünü et ile kaplayabilirsiniz.
  3. Etlerin üzerine yine sostan koyalım, kızdırdığımız tereyağını da döküp, domates ve biberle süsleyelim.
    İşte bu kadar…

https://www.nefisyemektarifleri.com/evde-orijinal-iskender-yapilisi/


Afiyet olsun...

Herkesin damak tadı farklı. Kokoreci de seven var, sevmeyen var, ama eğer vejeteryan değilseniz ve kokoreci sevmediğinizi iddia ediyorsanız gözünüz kapalı, haberiniz olmadan alacağınız bir ısırık bütün fikirlerinizi değiştirebilir. Zira o an yeni hayatınızın ilk anı olacak.
Ne demiş Büyük Üstad Mirkelam:  'Kokkoreç, sensiz olmaz!'



Her şey o eşsiz, sokağa özgü sesle başladı, koku ve duman... Pişen kokorecin üzerine ekmek yatırıldı, baharatlar ilave edildi doğranan kokorece. Ekmeğin içi hafif yağlandı, sıcak, içine kokoreç koyuldu özenle, kese kağıdına sarılıp yanına ayran açıldı mı... İlk ısırık ve başka diyarlardasınız.

Kokoreç aslında tam olarak bir et değil ama et grubundan. İç kısmı bumbardan, dış kısmı ise ince bağırsaktan yapılır. Uzunca bir şişe bumbarlar geçirilir ve ince bağırsak bumbarların çevresine defalarca dolanır. Bumbar nedir diyenler için sığır, keçi, koyun gibi hayvanların kalınbağırsağı olduğunu belirtmekte fayda var. Kökeni farsça. Anlayacağınız kokoreç tam anlamıyla bir bağırsak yemeği.


Kokorecin ortaya çıkışı bir kültür etkileşimi ürünü. 60'lı yıllarda Yunanistan'da bolca tüketilen kokoreç, İzmir başta olmak üzere 70'li yıllardan itibaren ülkemizde de tüketilmeye başlanmış. Yunanistan'da meşhur olan olan kokorecimize yazılı eserler de ise ilk olarak Ömer Seyfettin'in Lokanta Esrarı (1920) adlı eserinde kokoraç olarak rastlanır. Ömer Seyfettin bu eserinde kokoreçten Atinalı bir Rum'un lokantasında bu yemekle tanışmasını anlatmasıyla kokoroç olarak bahsetmiş. 

Etimolojik olarak kokoreç sözcüğünün kökeni Yunanca kokorotsi sözcüğünden ziyade Arnavutça kokerroz ya da Ulahça ( Balkanlar'da konuşulan doğu Romen dilidir.) kukuretsu sözcükleri gösterilir. Bu üç sözcükte "mısır koçanı" anlamına gelir. Benzemiyor da değil hani.

Velhasıl karşımızda birçok kültür etkileşimi ile doğmuş muhteşem bir lezzet var. Sokak kültürünün vazgeçilmezi; kokoreç. Bakalım evimizde kokoreç yapmak istesek nasıl yol izlememiz gerekecek. Sokaktaki gibi çalgılı çengili olmayacağı aşikar. Bize kalırsa siz yine gidin sokakta yiyiverin 😄

Kokoreç Yapımı Tarifi İçin Malzemeler


  • 1 kg kokoreç (doğranmış olarak paketler halinde satılıyor)
  • 3-4 normal ekmek
  • Tuz
  • Karabiber
  • Kimyon
  • Pul biber
Servis Önerisi:
  • Turşu
  • Ayran veya şalgam suyu

Kokoreç Yapımı Tarifi Yapılışı

1 kg kokoreç, 7 yarım ekmek yaptı. Tam kıvamında oldu. Herkes fazlasıyla doydu. ;)
  1. Kokoreç genişçe bir tavaya veya saca alınır. 
  2. Tava da çevirerek pişirin.
  3. Daha sonra varsa satırla yoksa keskin bir bıçakla ince doğrayın. Doğradıktan sonra tekrar tavada bir iki çevirin.
  4. Tavaya alınan hazır doğranmış kokoreçler önce harlı sonra kısık ateşte ağır ağır pişirilir.
  5. Piştiğinden emin olduktan sonra altı kapatılır.
  6. Ekmekler ortadan ikiye bölünür.
  7. Aralarından da kesilerek tost makinesinde biraz kızartılır.
  8. Hemen soğutmadan aralarına kokoreçten bir miktar koyulur.
  9. Tuz, karabiber, kimyon (acı severler pul biberde ekleyebilir) serpilir.
  10. Turşu ve ayranla servis yapılır.

* https://www.nefisyemektarifleri.com/kokorec-yapimi/


Afiyet olsun...

Közlenmiş patlıcan, üzerine kıyması, maydanozu ve harcında da nicesi ile damakların klasikleşmiş lezzet şölenlerinden; Ali Nazik...



Üç tarafının denizlerle çevrili olmasının yanında her karış toprağından lezzet fışkıran ve kendine has mutfak kültürleri bulunan ülkemizin bu konuda dünyaya şapka çıkartan ili Gaziantep Mutfağı'ndan bir örnek, Ali Nazik.

Şimdi bu eşsiz lezzetin isminin kısa hikayesine değinelim:

Ali Nazik, Gaziantep Mutfağı'nın demirtaşları arasında. Ülkemizde evrimleşen birçok isim gibi onun ismi de zaman içinde değişikliğe uğramış. Ali Nazik ismi aslında "Ala Nazik"ten geliyor. Biliyorsunuz ki bu coğrafyada Türk, Arap, Fars kültürleri ile daha birçok kültür tarih boyunca çok içli dışlı olmuşlar. Ali Nazik'te bundan nasibini almış. Arapça'da "Ala" güzel, "Nazik" ise yemek anlamına gelmektedir. Ve işte karşınızda "Ala Nazik" yani "Güzel Yemek". İşte bu kadar basit!




Osmanlı İmparatorluğu'nda Yavuz Sultan Selim 16. yy'da Antep'e gelir ve kallavi bir törenle karşılanır. Bu büyük törene bir de büyük bir sofra gerekir. O sofranın başucunda da Ali Nazik yerini alır. Yemeği çok beğenen, tabak üstüne tabak yuvarlayan Yavuz Sultan Selim'de ustalığı ve mahareti vurgulamak için yapan kişiye "Eli Nazik" sıfatını kullanır. Anlayacağınız "Ala Nazik" ve "Eli Nazik" evliliğinden "Ali Nazik" doğar.



Yıllar yılları kovalarken tabii değişim sadece isimle sınırlı kalmamış. Sunun şekilleri, kullanılan bir takım malzemeler kişiden kişiye değişiklik göstermiş. Bizde Food in Mobili olarak yazının sonunda açıkcası damak tadımıza en uygun olan tarifi sizinle paylaşmak istedik. İşte karşınızda; Ala, Eli, Ali Nazik...

Ali Nazik Tarifi İçin Malzemeler

Beğendisi için;
  • 600 g patlıcan(3-4 adet orta boy)
  • 1 su bardağı süzme yoğurt
  • 2 diş sarımsak
  • Tuz
  • Karabiber
Kıyması için;
  • 250 g orta yağlı kıyma
  • 1 Adet soğan
  • 1 Adet domates
  • 1 Adet yeşil biber
  • 3-4 kaşık sıvı yağ
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası(silme)

Ali Nazik Tarifi Yapılışı

  1. Kıymayı ve yağınızı kavuracağınız tavanıza alın,yemeklik doğranmış soğanla hafifçe kavurun.Ardından doğranmış yeşil biber ve küp doğranmış domateslerinizi ekleyin,domatesler su salınca biber salçanızı ekleyin,tuz ve karabiberini ayarlayın.
  2. Patlıcanlarınızı bildiğiniz yöntemle közleyin (gerçek tadına uygun közde nefis oluyor,derin dondurcudan yaz patlıcanı),kabuklarını soyup, küçük küpler halinde doğrayın.
  3. Diğer yandan ezilmiş süzme yoğurdu sarımsaklı hazırlayın.
  4. Yanmaz tavanıza aldığınız patlıcanları ılıtın.
  5. Ateşten aldığınız patlıcanlara sarımsaklı yoğurdu karıştırarak,birbirine iyice geçmesini sağlayın.
  6. Tuz, karabiber ekleyin.
  7. Servis için beğendiyi servis tabağına alın.
  8. Üzerine sıcak kıymadan ekleyin.
  9. Eğer kıymanız yağsız ise tereyağ ve pul kızdırıp ,üzerine gezdirin.
  10. Domates ve yeşil biberlerle süsleyin,(tercihe göre közlenmiş)
Not :Bu tarifi arzu ederseniz , domates ve yeşil biberle sotelenmiş kuşbaşı et ile de deneyebilirsiniz.


*https://www.nefisyemektarifleri.com/ali-nazik-tarifi/




Afiyet olsun...